“İnadı inat Orhan ölmedi…” (Fikret Otyam)

Sofya – 6 Haziran 1970

     Otel Rila’nın dördüncü katında bir odanın balkonundan sokağa bakıyorum. Otelin kapısında üç otomobil duruyor, bir tanesi İstanbul plakalı. Kapalı bir otomobil daha geldi, yanında boydan boya “Balkan Turist” yazısı var. Saat, sabahın beşi… Yarım saattir bu otomobili bekliyorum.
     Sofya uyuyor.
     Kuşlar ötüyor bir tuhaf, yoksa bana mı öyle geliyor ne?
     Hava, hafif puslu. Seher, seher serinliği.
     Ogledalo (küçük park) yakınındayım. Çok yakınımda kumrular bir acı, “Üsküdaraaa… Üsküdaraaa.” diyor sanki…
     Şoför, Balkan Turist yazılı arabanın yan kapılarını açtı…
Kıpkırmızı gülleri gördüm ilk kez.

Sofya - 6 Haziran 1970      Otel Rila’nın dördüncü katında bir odanın balkonundan sokağa bakıyorum. Otelin kapısında üç...

Devamı »

Bir anti şiirsellik: köçek metaforu (Vefa Önal)

     Folklorumuzun kurumsallaşmış bir metaforudur köçek. Katı ahlak anlayışının geçerli olduğu kırsal yörelerde hala uygulama alanı bulabilmektedir. Kadın kılığına girmiş erkek oyuncu olan köçek, bir kadın edasıyla zil takıp oynar, kıvırtır. Bu edasını allı güllü bol bir basma etek, abartılmış yapma göğüslerin gerdiği bir hırka, bıyıkları örten, desenli bir tülbent tamamlar. Ama boylu boslu, geniş omuzlu, dar kalçalı, sert adeleli, köşeli erkek bedeni ne kadar gizlenmeye çalışılsa da gene kendini ele verir. İzleyenler bilir ki, bu kadın aslında bir erkektir. İşin berbat yanı da buradadır. Erkeği kadın yerine koyma, öyle görmeye çalışma çarpık bir metafordur, doğal ve şiirsel bağlamından koparılmış bir metafordur, anti şiirseldir. Ayrıca burada, erkeği oğlancılığa özendiren bir tutuma girildiği de açıktır. Zaten cinselliği tabulaştırılmış, bir çıkış arayan kırsal delikanlı, karşısında dişil edayla köçeğin yarattığı metaforik imgeden fazlasıyla etkilenir. Kendi cinsine bakışının yedeğinde, köçekten esinlenen imge potansiyeli vardır artık.

     Folklorumuzun kurumsallaşmış bir metaforudur köçek. Katı ahlak anlayışının geçerli olduğu kırsal yörelerde hala uyg...

Devamı »

İyi Bir Güneş (Ece Ayhan Çağlar – Hikâye)

“Dost Dergisi”nin Ekim 1958 yılında yayımlanan  3. cilt 13. sayısından bir Ece Ayhan Çağlar hikâyesi…


 

“Öldüğüm zaman çiçek göndermeyin benim çiçeklerim var”
Miss LU

 

Güneşli bir Pazar sabahı. Tatlı Bela geldi. Bir Pazar sabahı dışarıda. Geldi ödünç para istedi benden biraz. Altımda iskemle masada oturuyordum. Pencerenin önünde. Bahçeden geçtiğini görmemiştim. Radyoyu kıstım, gazeteyi bıraktım. İkimizin de gözlerinde ayrı ayrı anlamlara gelen tümleçlerin sonundaki soru işareti var. Aynı soru işareti.
                Ne kadar dedim.
                Şu kadar dedi. Saçlarını karıştırırken gülümsüyordu. Laden ağaçları gibi sallanıyor da. İstediğim pikap iğnelerini de getirmiş, küçük teneke kutusuyla cebinden çıkarıp elimin yanına, masaya koydu. Kente sık sık inemiyordum.
Deniz var önce. 
                Peki dedim. Biliyorsun..
                Evet dedi. Gülümsüyordu.
                Bir iki söz daha ettik. Dışarısı güneşle dolu.
                Sonra yüz seksen derece döndü birden. Bereket kapı arkasındaydı. Acele ediyor. Geldiğinde açık olan kapıyı çekti. Merdiveni indiğini duymamak için radyonun esini yükselttim.

"Dost Dergisi"nin Ekim 1958 yılında yayımlanan  3. cilt 13. sayısından bir Ece Ayhan Çağlar hikâyesi...   “Öldüğüm...

Devamı »

Kazanan Hep Jüridir! (Zafer Yalçınpınar)

Neredeyse herkes tarafından biliniyor; edebiyat ödülleri ile ödüllendirme sistematiğine karşı müthiş tepkiliyiz ve yıllardır canımızla, kanımızla büyük bir mücadele veriyoruz. Şu hakikati ortaya koyalım hemen: Ödüllendirme sistematiği, egosantrik yemlerle devam eden bir haksızlık yordamıdır. Ödüllendirme sisteminin bileşenleri, insan evlâdını melanete götürecek ‘geribeslemeli, geribildirimli bir düzenek’ şeklinde tasarlanmıştır. Bu sarmal düzenek, Türkiye’de ilk kez 1950’li yıllarda “Güdümlü Edebiyat” başlığı altında uygulanmaya başlanmış ve 65 yıldır edebiyatı, genç yazar ve şairleri kıskaçlarının içinde tutmayı başarmıştır. Bu düzeneğin yapısı çok karmaşık değildir aslında: Statüko dağıtarak statüko cukkalamak ve statüko cukkalayarak statüko dağıtmak! Saygınlık dağıtıp saygınlık elde etmek ve saygınlık elde edip saygınlık dağıtmak! Tezgâh, geribeslemeli, geribildirimli bir ilişkiyle devam ediyor… Edebiyat sosyolojisi üzerine çalışmış olan Taha Hüseyin, bir konferansında mevcut düzeneği ‘namussuz bir iktisadi ilişki’ olarak tanımlar. Bu düzenek, Yeni Kapitalizm’in

Neredeyse herkes tarafından biliniyor; edebiyat ödülleri ile ödüllendirme sistematiğine karşı müthiş tepkiliyiz ve yılla...

Devamı »

Edebiyat Piyasası-Piyasa Edebiyatı’ndan sanat çıkabilir mi? (Vasat Edebiyatı üzerine çeşitlemeler) (Taylan Kara)

                                                              Yıkma güdüsü aynı zamanda yaratıcı bir güdüdür.
M. Bakunin

     Geçen yıl Orhan Kemal Roman Ödülü ile ilgili dozunu düşük ve şiddetini hafif bulduğum küçük çaplı tartışmalar yaşandı. Bu tartışma, Türkiye’deki edebiyat ödülleriyle ilgili tartışmaya paralel gelişmişti. Bu ödüllerin veriliş mekanizmasındaki akıl almaz ilişkileri, mide bulandırıcı olayları ortaya koyarken birçok kimsenin adı geçti. Normal bir mantıkla düşünüldüğünde bu kişilerin, bu suçlamalar karşısında bir yanıt vermeleri, söylenenleri yalanlamaları, kendilerince doğru olanları ifade etmeleri, varsa düzeltme yapmaları, yoksa da bir açıklama yapmaları gerekirdi (1-5).

                                                              Yıkma güdüsü aynı zamanda yaratıcı bir güdüdür. M. Bakunin...

Devamı »

Ahmed Arif’le Konuşma (Nihat Berham & Ahmed Arif)

2 Şubat 1975 yılında Militan dergisinde yayımlanan bu söyleşide, “eşkıyalık” kavramı üzerine Ahmed Arif’in düşünceleri ve anıları yer alıyor. Ayrıca dönemin yayıncılık anlayışı içerisinde Varlık dergisinin de konumunu anlayabiliyoruz…


Nihat Berham- Dağlar Paşası Rüstemo’nun altındaki tarih 1948. Siz 1927 doğumlu olduğunuza göre 1948’de 21 yaşındaydınız. O günlerinizle ilgili bir şeyler söyler misiniz?

Ahmed Arif- Bu şiiri 1947 yılında askerdeyken yazdım. Varlık dergisinin yıllık antolojisinde bazı sözcükleri değişik ya da yumuşatılmış olarak yayımlandı. Attilâ İlhan’ın yardımı ve ısrarı olmasaydı bu şiirin yayımlanması olanaksızdı elbette.

Nihat Berham- Bu şiirin anlamını kısaca yorumlamak gerekseydi ne derdiniz?

2 Şubat 1975 yılında Militan dergisinde yayımlanan bu söyleşide, "eşkıyalık" kavramı üzerine Ahmed Arif'in düşünceleri v...

Devamı »